Creative Director
Entrepreneur
Music Producer
E-Player
Creative Director
Entrepreneur
Music Producer
E-Player
Creative Director
Entrepreneur
Music Producer
E-Player
Creative Director
Entrepreneur
Music Producer
E-Player

86'lı, heteroseksüel, beyaz ve ateist bir erkeğim. Üniversiteye gitmedim. İstanbul’da yaşıyorum


Girişimci ruhlu, sanata düşkün, çok yönlü bir kreatif direktörüm. Hiç ödülüm yok


2010 yılında Kaft’ı kurdum. Elimden gelenin fazlasını yapıp 2021 yılında exit ettim. Şimdi yeni yeni markalar filizlendiriyorum. Kâr odaklı değil; keyif, anlam ve ruh odaklı projeler yaratmanın peşindeyim


Neşeli, melankolik, alçakgönüllü, keko, vizyoner, küfürbaz, çalışkan, disiplinsiz, temiz kalpli, özgür ruhlu birisi derler


Boş zamanlarımda zihnimle kavga ederim. Futbol, hayatımın önemli bir parçasıdır ve Johan Cruyff hayranıyım

Çok daha fazlasını bilmek istiyorum, sabrım da zamanım da bol dersen; aşağıya doğru, sevgiyle, kaydırarak

Genetik Yapı

Boy: 170 cm
Kilo: 71 kg
Ayak Numarası: 40
Göz Rengi: Ela
Ten Rengi: Bembeyaz
Irk: %62 Balkan, %22 Roman, %16 Türk
Kişilik Profili: INFJ
Kuzey Ay Düğümü: Koç

Çocukluk

1986 yılında tam olarak şu hastanede doğdum

1986 - 1996
Doğumdan sonra bu eve getirmişler. Burada 10 yıl boyunca mavi bir halının üzerinde kendi kendime oynadım. İllüstrasyona çok meraklı bir çocuk haline geldim, Street Fighter’dan aldığım ilhamla bir sürü dövüşçü karakterler çizdim ve bol bol hayal kurdum.

1996 - 2004
Sonra taşındık ve 8 yıl bu evde yaşadım. Bilgisayar & Photoshop’la bu evde tanıştım. Sonradan kardeşim diyeceğim Onur Şensöz’le burada ilk müzik albümümüzü yaptık

Şurası bir kızla ilk kez öpüştüğüm yer

Eğitim

İlkokulu şurada
Ortaokulu burada
Lise’yi de burada okudum

Güzel Sanatlar Lisesi’ne gitmek istiyordum ama o sıra ailemin başka dertleri vardı. Dandik bir meslek lisesinde Mekatronik bölümü okudum.

12 yıl süren eğitim hayatım bana hiç bir şey katmadı, hayat hakkında hiç bir fikri olmayan, komutan kılıklı asalakların elinde yıllarım çöp oldu gitti.

Türkiye'nin sayılı güzel sanat üniversitelerinden Mimar Sinan'ın yetenek sınavlarını geçip mülakata kalmıştım. Elimde tshirt üzerine özenle hazırladığım bir proje vardı ama ilgilenmediler. 4-5 yılımı daha kaybetmek istemedim, bir an önce iş hayatına girmeye karar verdim.

2004’te liseden mezun olup siktirip gittim, okul hayatından kurtuldum. Müthiş oldu.

İş Hayatı

2004 - 2009 arasında, reklam ajanslarında 5 yıl reklamcılık, grafik tasarım ve sanat dünyasını deneyimledim. Elimi her işe atmaya, her şeyi öğrenmeye çabaladım. Deli gibi kitap okudum. Gençlik, eğlence, oyun, kadınlar, tatil, aile bağları gibi kavramlar yok oldu gitti. İşkolik oldum.

Bu süreçte hiç ödül almadım. Art direktör gözlüğüm, dövmelerim ve küpelerim yoktu. Yani uzaktan bakınca tam olarak reklam sektöründen gibi görünmeyi başaramamıştım. Ama inanılmaz deneyimler yaşadım. Bana sahip çıkan, büyüten, geliştiren harika insanlarla tanıştım. Büyük sanatçılarla keyifli projeler yaptım. Sonunda 360 derece iş çözebilen, çok yönlü bir tasarımcı haline geldim. Buradan Halduş Bey'i, Selim Aga'yı ve Özgür Abi'mi öperim.

5 yılın sonunda karşıma büyük bir yol ayrımı çıktı. Havalı görünen bir sektördü, ama reklamcılık neticede tüketicileri kandırmaktı. Ahlaksızlık diz boyuydu. Her şeyden önemlisi, artık vizyonsuz insanlar tarafından yönetilmekten yorulduğumu farkettim. Fikirlerim, emeklerim, hep haybeye gidiyordu.

2010 yılında gemileri yakıp kendi işimi, yıllardır arka planda hazırladığım, içimi kemirip duran hayalimi, Kaft’ı kurdum. O sıra yaşıtlarım üniversitelerden yeni mezun olmaya başlamışlardı.

11 yıl boyunca Kaft’ın başında elimden gelen her şeyi yaptım. Tüm hayatım haline geldi. 150’den fazla tişört tasarımı ve ikonikleşen Kaft Bag tasarımını hazırladım. İşin vizyonu, görsel dünyası, tasarımları, karakteri ve ekibin neşesinin peşinde çok keyifli, öğretici ve bir o kadar yıpratıcı yıllar geçirdim. 2021 yılında da exit etmek zorunda kaldım.

Kaft’la ilgili hikayeleri soran çok oluyordu. Sürecin hepsini uzun uzadıya toparlayıp paylaşacağım yakında...

Bugünlerde

21’den beridir salınıyorum. İşkolik olarak geçen yıllardan sonra, yeni yeni kendime vakit ayırmaya, bozulan parçaları tamir etmeye, yanlış takılan kabloların hepsini doğrularıyla değiştirmeye çalışıyorum. Neredeyse her şeyi sıfırladım, anlayışımı, çevremi, benliğimi...

Fakat bir türlü susmayan zihnim beni yine de boş bırakmadı; bolca yazdırıp, çizdirip, not aldırdı. Şimdi bu yeni fikirleri, “sadece kendi isteklerime odaklanarak” bir araya getirmenin, kâr odaklı değil; keyif, anlam ve ruh odaklı projeler yaratmanın peşindeyim.

Projelere yaklaşımım

Normalde idealist ve takım çalışmasına uyumsuz biriyim. Ama son 10 yılda tersini denedim, başkalarının idealleri ve istekleri peşinde koşup, herkese uyumlanmaya çalıştım, bazı noktalarda keyif alsam da, sonunda göte gelen ben oldum.

O yüzden artık her ne pahasına olursa olsun, kendi projelerimde kendi bildiğim yoldan ilerliyorum ve böyle de devam edeceğim. Yoksa hayat kısa, kuşlar adamı paramparça eder.

Bu, kimseyle ortak iş yapmayacağım anlamına gelmez. Duygusal bağ kurabildiğim, anlamlı bulduğum, özenli ve özellikle özgün işlere "destek atarım".

Projelerimde öncü olmayı isterim, takipçiliği sevmem. Eğer birisi "Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok" diyorsa, oradan hızla uzaklaşırım. Nitekim uzaklaştım da. Ayrıca Amerika 2 kez keşfedildi. İlkinde gittikleri yer Hindistan'dı.

Güne çalışarak değil, insan olarak başlarım. Öğlen kalkar güneşi izler, çıkar gezer, suyu ağacı koklar, akşama kadar insani ihtiyaçlarımı halleder ve mümkünse dostlarla görüşüp oksitosin almaya çalışırım. Sonra gece olunca oturur projelere gömülürüm. Okul zamanı her sabah zorla 7’de uyandırdıkları için bu hale geldim. Ant içtirdiler bana, çok da iyi oldu.

Projelerdeki mucizem "yüksek konsantrasyon + sabır". Bir hedef varsa ve bu hedef anlamlıysa, konsantrasyonum ilginç bir zirveye varabiliyor. Hem de ilaçsız. Saatler, günler, haftalar, soluksuz geçmeye başlıyor. O kaybolma anlarını çok seviyorum.

Kendimi bir marka yetiştiricisi olarak görüyorum. Sonu nereye varacak, ne kazanılacak, pek ilgimi çekmiyor. Bir çocuğun doğup, büyüdüğünü, yetiştiğini görmek ve sonra onu hayatın içine salmak. İşte bu çok dadlı.

Teknik Olarak

Söylemesi hiç ayıp değildir; elinden çok iş gelen biriyim. Meraklıydım hep, pek yerimde duramadım. Bir konuda uzmanlaşmaya gayret etmedim, ben sadece aktım, denedim, eğlendim, çok ürettim.

Günün sonunda temelde kafasındaki fikirleri sürekli yaratmak isteyen bir görsel & melodi sanatçısı olduğumu farkettim. Sonra ortaya çıkanları alıp, onları bir konsept / bir marka altında toplayabilen bir kreatif direktör karakterimin olduğunu, ve en sonunda da tüm bunları hayata geçirebilen bir girişimci olduğumu anladım.

Peki elinden neler gelir, neleri iyi yaparsın deseler şunları sıralarım:
- Illustration
- Music Production
- Branding Design
- Graphic Design
- Web Design
- Packaging Design
- Tee Design
- Creative Copywriting

Peki başka?
Bir E-Player olarak EAFC'de iyi bir defans oyuncusuyum. Profesyonel liglerde oynuyorum ve CB pozisyonunda adamı mahvederim. Profilim Zrankho’nun maceralarını yakında burada paylaşacağım

Ayrıca gerçek hayatta çok hızlı koşarım. Başka da bir numaram yok.

Kişilik

Aslında tatlı bir insanım. Ama çevremdekiler iniş-çıkışlarımdan her zaman muzdariptir. Gelen olumlu-olumsuz tagler şöyle: Neşeli, melankolik, alçakgönüllü, samimiyetsiz, yardımsever, keko, vizyoner, vizyonsuz, zeki, küfürbaz, çalışkan, disiplinsiz, temiz kalpli, özgür ruhlu… diye gidiyor. Herkes işine gelen gözlükle bakınca ortaya karışık bir tablo çıkıyor tabii.

Biraz multi-karakterli bir yapım var doğru, ya da herkes kadar aydınlık-karanlık taraflarım var. Kafamdaki projelere göre kişiliğim bölünebiliyor, ya da kişiliklerime uygun projeler çıkıyor. Tavuk mu yumurtadan, yumurtalı tavuk suyu mu?

Vaktimin önemli bir kısmını zihnimle kavga ederek geçiririm. Çok önermelerine rağmen ısrarla anti-depresan kullanmıyorum. İlaçla uyumlanmaktansa, kendimi insanlardan uzak tutup, orijinal halimle, sürüden ayrı ve yanlız yaşamayı tercih ediyorum. Okyanusun en derinlerinde keşfedilen tuhaf canlılar gibi, kendi ışığımı üretmeyi, kendi formumu belirlemeyi, istediğim zaman görünüp kaybolmayı çok seviyorum.

Aslında en büyük arzularımdan biri; kafamdaki projelere odaklanıp istediklerimi yaratabildikten sonra, kalan vaktimin tamamını sevdiğim insanlarla eğlenerek, gülmekten çatlayarak geçirebilmek. Gerçekten bak. Fakat uçlarda görülen fikirlerim ve davranışlarım buna pek müsaade etmiyor işte.

Otoriteyle derdim var. Ne ailem, ne öğretmenlerim, ne patronlar, ne de başka kimse üzerimde otorite kuramadı. Çok yıpratıcı oldu ama günün sonunda vicdanım çok rahat.

Militarizmden nefret ederim. Bu dünyaya savaşmak için gelmedim. Değil fiziki savaş, kimseyle saçma sapan zihinsel güç savaşlarına da girmem. Bu yüzden asla savaş filmleri izlemem, silahlı çatışmalı her tür konudan uzak dururum. Askere de gitmedim, bununla gurur duyuyorum. Bir şekilde uzattım ve zamanı gelince devlete haracımı verdim. Kendime verdiğim sözü tuttum.

Amerikan felsefesi ve kültüründen uzak durmaya çalışırım. O rüyanın sonu cehennemdir, Show must go on değildir, o kadar da değil. Azcık duygunuz olsun, biraz kendinize gelin.

Çok maskülen tiplerden hoşlanmam, çok prenses ablalarla da anlaşamam. Ortada duran herkese canım feda.

Feminizmi desteklerim. Diğer yandan narsist kadınlar tarafından epey hırpalanan biri olarak; erkek hakları savunucusuyum. Evet, ne kadın ne erkek, ben zulüm sevmiyorum. Kim kime zulüm ediyorsa, onlar kahrolsun. Taraf değilim, insancıyım, kainatçıyım.

Diğer olaylar

Çok acayip atraksiyonlar yok bende. Odak noktam olan sanat ve müzikten kalan zamanları, ilgilendiğim diğer alanlarla ilgili okuyarak ve bir şeyler yaparak geçiririm.

Psikoloji, beyin, biyoloji, adalet, ahlak, sosyolojik durumlar, uzay bilimi, marketing ilgilendiğim diğer alanlar.

Dünyayı gezme merakım var, çoğu zaman kendi başıma çıkıp görmediğim yerleri gezmek isterim. Toplam 13 ülkeyi gezdim. Fırsat bulursam görmek istediğim 76 şehir daha var.

Bol bol yol yaparım. Tabelalara bakmadan, dümdüz devam ederim. Tek başına uzun yol yapmak büyük kafa toparlıyor.

Futbol hayatımın önemli bir parçası. Rahatlamak istediğimde kaliteli 2 takımın maçını izlerim. Takım tutmam, taraftarlık ve holiganlıktan nefret ederim. Teknik direktör tutarım, mesela Jürgen Klopp nereye ben oraya. Ya da Marcelo Bielsa nereye gitse, o takıma sempati duyarım. Altyapısı ile var olmaya çalışan takımları severim. Bazı güzel maçlardan sonra yaşlı başlı insanlar havalara zıplayıp deliler gibi sevindiğinde gözümden yaş gelir, ağlarım.

Albert Camus'un "Hayat ve ahlak hakkında bildiğim her şeyi futboldan öğrendim" sözlerine çok katılıyorum. Hayatı tamamen futbol üzerinden açıklayabildiğimi düşünüyorum.

Devrimci karakterinden dolayı Johan Cruyff hayranıyım.

✌️